Buna rağmen intihar davranışına dair eksik ya da hatalı bilgiler, yanlış inanışlar, konuyu konuşmaya dair duyulan kaygılar nedeni ile ülkemizde bu sorun yeteri kadar açık ve kapsamlı olarak ele alınamamakta, bir yönü ile tabulaştırılmaktadır.
Maruz kalınan zorlayıcı yaşam olayları kişinin baş etme mekanizmalarını işlevsiz kıldığında umutsuzluk, çaresizlik ve tıkanmışlık gibi duygular eşliğinde bir kriz durumu ortaya çıkabilir. Bu gibi durumlarda intihar kişi tarafından tek çıkış yolu olarak değerlendirilebilir. Oysaki kriz sürecindeki birey sağlıklı değerlendirme yapmada, duygularını düzenlemede ve etkin bir şekilde sorunlarla baş etme/çözüm üretmede zorlanır. Tüm bunlar ise doğru yaklaşım, destek ve tedavi ile çözülebilir. Başka bir deyişle kriz eninde sonunda çözüme kavuşan geçici bir süreçtir.
2016 yılında Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan resmi veriler ölümle sonuçlanan intiharların 2015 yılında bir önceki yıla göre % 1,3 oranında artış gösterdiğini ortaya koymuştur. Cinsiyet dağılımı açısından bakarsak, yine bu verilere göre, erkeklerde ölümle sonuçlanan intihar oranı kadınlarınkinden oldukça yüksektir. Yine 2015 verilerine göre intihar edenlerin %34,3 gibi önemli bir bölümünün 15-29 yaş aralığında olduğu görülmektedir. Tamamlanmamış intiharlar (ölümle sonuçlanmayan girişimler) açısından ise kadınlardaki oran erkeklerden daha yüksektir.
Kişinin kendi isteği doğrultusunda hayatına son verme davranışı olarak tanımlayabileceğimiz intihar davranışı tek bir nedenle açıklanamayacak denli karmaşık bir doğaya sahiptir. Resmin tümüne baktığımızda intihar davranışında genetik-biyolojik, sosyokültürel ve psikolojik faktörlerin rol oynadığı görülmektedir.
İntihar olgularında başta depresyon olmak üzere, alkol-madde bağımlılığı, kişilik bozukluğu gibi ruhsal hastalıklar sık karşılaşılan bir risk faktörüdür. Benzer şekilde maruz kalınan zorlu yaşam olayları (hastalıklar, kayıplar, mahkumiyet, istismar ve şiddet vb.), genetik yatkınlık (aile üyelerinde intihar öyküsünün bulunması), biyolojik etmenler ve psiko-sosyal çevreye dair değişkenler intihar davranışında önemli rol oynayan etmenler arasında yer alır.
Ancak elbette ki her zorlu deneyim yaşayan ya da psikiyatrik bir bozukluğa sahip olan kişi intihar girişiminde bulunmaz. Çok uyumlu ve ruhsall olarak sağlıklı bireylerde de intihar görülebilir. Burada bireyin içinde bulunduğu bağlam ve bireysel özellikler de oldukça belirleyici olmaktadır.
Duygudurumları genellikle çökkün, mutsuz ve depresiftir. Umutsuzluk ve çaresizlikten yakınırlar. Bununla birlikte depresyon bazen açıkça gözlenemeyebilir. Bazen maskeli depresyon şeklinde ilerler. Bu nedenle ilk başta kişinin depresif bir durumda olduğunu anlamak kolay olmayabilir. Örneğin çocuk ve ergenlerde depresyon davranış değişiklikleri, içe kapanma, okul performansında bozulma şeklinde kendini gösterebilir. Erkeklerde alkol-madde kullanımı (ya da varsa artışı), gerginlik ve agresyon, mesleki sorunlar, ilgilerden vazgeçme örtük bir depresyonun sinyalleri olabilir. Özellikle yaşlı bireylerde organik bir temeli bulunmayan bedensel yakınmalar depresyonla ilişkili olabilir.
Bazen yakınlar böyle bir durumda nasıl davranacağını bilemediğinden, konuşmaktan kaygı duyduklarından ve/veya intihar girişimini ilgi çekme davranışı gibi algılayıp önemsizleştirdiğinden konu yeterince iyi ele alınamaz. Oysa öncelikle şunu bilmek gerekir ki ciddiyeti ne olursa olsun tüm intihar girişimleri bireyin kendini ifade etme çabası ve bir yardım çığlığıdır. Eyleme dökülmemiş dahi olsa intihar düşünceleri, söylemleri, planları da yine aynı kritik öneme sahiptir. Bu nedenle ilk iş karşımızdaki kişiyi anlamak ve ona destek olmaktır. İntihara karar vermiş bir birey aslında son ana kadar yaşam ve ölüm arasında git geller yaşar ve karmaşık duygular içindedir. Dolayısı ile yardıma ve desteğe açık ve faydalanabilir durumdadır.
Bireysel çabalara ek olarak toplumsal olarak da konuya ilişkin hassasiyet göstermek gerekmektedir. Bu bağlamda, bilgi düzeyimizi arttırmak, koruyucu sağlık hizmetlerini yaygınlaştırmak, risk faktörlerini azaltmak ve tedavi seçeneklerinin yaygın ve etkin biçimde kullanılmasını sağlamak hayati önem taşımaktadır. En önemli rollerden biri de şüphesiz medyaya düşmektedir. Bilindiği gibi intihar haberleri medyada sıklıkla ve maalesef de çoğunlukla yanlış şekilde yer almaktadır. Özellikle ergenler özdeşim kurma ihtiyacında olduğundan medya istemeden de olsa bir teşvik yaratabilmekte, depresif ya da intihara meyilli bireyler için özendirici olabilmektedir.Mutlaka haber olacak verilecekse de şu noktalara muhakkak dikkat edilmelidir:
- İntihar haberleri gizemli, kahramanca ya da romantik öyküler gibi sunulmamalıdır.