Takıntılar yani bilimsel adıyla obsesyonlar, tekrarlı bir şekilde ve istenmeden zihne gelerek kişide huzursuzluk yaratan düşünce, dürtü ve/veya imgelerdir.
Sıklıkla obsesyonların yarattığı kaygı ve sıkıntıyla baş etmek adına yapılan tekrarlı davranışlar ve/veya zihinsel eylemler dikkat çeker. Örneğin sık sık el yıkamak, ocağı kontrol etmek ya da zihninde bir cümleyi tekrar etmek gibi. Bu davranışlar ise kompülsiyon olarak adlandırılır. Kompülsiyonlar kişinin hem vaktini alır hem de uzun vadede kaygıyı azaltmak yerine pekiştirir. Üstelik ya korkulan durumla ilişkisizdir ya da görece çok daha abartılıdır. Ancak yine de kişi saçma gelmesine rağmen bu tekrarlı davranışları yapmaktan kendini alı koyamaz. Obsesif Kompülsif Bozukluk (OKB) söz edilen bu tekrarlı düşünce ve davranışlarla karakterize olan bir bozukluktur.
Takıntılar içeriğine göre farklı alt türlere ayrılır. Ancak sıklıkla birden fazla tür bir arada bulunur ve zaman içinde farklı alt türe yönelik takıntılar da gelişebilir. En yaygın olarak görülen ve toplumda ‘temizlik hastalığı’ şeklinde değerlendirilen alt tipi temizlik obsesyon ve kompülsiyonları oluşturur. Elbette ki kir ve mikroplarla temasımız bazen kaçınılmazdır, hiç birimiz kirden ve mikroplardan haz etmeyiz ve temiz kalmak isteriz. Ancak çoğumuz 8 saat duşta kalmaz, sildiğimiz bir yeri tekrar tekrar silmez, ‘ya kirlendiysem, ya mikrop bulaştıysa’ diye kendimizi yiyip bitirmeyiz. Bu rahatsızlığa sahip olan bireylerde niceliksel olarak kaygı ve temizlik davranışları abartılıdır. Bazı bireylerde patolojinin düzeyi tekrarlı ve uzun süren yıkama/yıkanma ritüelleri sonucu derilerinde lezyonlar oluşabilecek ya da saatlerce temizlikle uğraşmaktan işlerine gidemeyecek kadar yoğun olabilmektedir. Bunun haricinde kişi kaçınma davranışları ile de kaygı yaratan durumdan uzak kalmaya çalışır. Örneğin pis olduğunu düşündüğü bir nesneye dokunmaz ya da evden bile çıkmaz olabilir. Bulaşma obsesyonları başkalarına kir, mikrop bulaştırmayla da ilgili olabilir.
En sık karşılaşılan diğer bir tür emin olamama hali ile belirgindir. Kişi sürekli ‘ya…yapmadıysam’ ve ‘acaba’ ile başlayan düşünceler içindedir. ‘Ya kapıyı kilitlemediysem, acaba arabayla birini mi ezdim’ gibi. Haliyle çok çeşitli alanlara yansıyan bu kuşku hali hem yaşam kalitesini oldukça bozar hem de kişi bu kaygıyla baş etmek için sürekli kontrol etme davranışları ya da kaçınmalar sergiler. Örneğin gittiği yolu tekrar tekrar geri dönerek kontrol edebilir ya da araba kullanmaktan vazgeçebilir.
Bir diğer tür ise zarar verme ile ilişkilidir. Bu alt tür başkalarına zarar vermiş/verecek olmaya yönelik yoğun kaygı ile karakterizedir. Ve genellikle bunun önüne geçmek adına yapılan kompülsiyonlar görülür. Örneğin ya çocuğuma zarar verirsem şeklinde tekrarlı ve istem dışı düşünceye sahip bir ebeveyn evdeki tüm delici-kesici aletleri saklayabilir ya da çocuğuna çok yaklaşmayarak kaçınma davranışı sergileyebilir.
Yaygın görülen diğer bir tür ise dini obsesyonlar olup günah işleme, cezalandırılma gibi dini içerikte kaygı veren tekrarlı düşünce/imgeler ile karakterizedir.
Aslında hiçbirimiz takıntılı düşünce ve davranışlara yabancı değiliz. Zaman zaman hepimiz bir durumla ilgili rahatsız eden tekrarlı düşüncelere kapılabilir, emin olmadığımız şeyleri kontrol etmek isteyebiliriz. Elbette bunu yapıyor olmak bizim klinik düzeyde bir rahatsızlık yaşadığımız anlamına gelmez. Bu düşüncelerin ya da davranışların varlığından ziyade içeriği, sıklığı, yoğunluğu ve kişiye etkisi tanılama sürecinde daha belirleyicidir.
İkinci nokta, takıntıların ve bazı tekrarlı davranışların da normal kabul edilebilir olduğudur. Örneğin kültür bu sınırı belirlemede büyük rol oynar. Batıl inançlar, ritüeller ve tahtaya vurmak gibi davranışlar kültür ve toplum tarafından şekillenebilmekte ve bu durumda olağan kabul edilmektedir.
Obsesif-kompulsif bozukluk genellikle yavaş yavaş gelişir ve çoğu kişide hastalık alevlenme-yatışma dönemleri halinde seyreder. Tedavi süreci ve süresi kişiden kişiye ve patolojinin dirençliliğine bağlı olarak farklılık gösterebilmektedir. Tedavide psikofarmakolojik (ilaç) uygulamalar ile psikoterapinin bir arada kullanımının en etkili çözüm olduğu söylenebilir. Özellikle içgörüsü az olan kişilerde farkındalık ve içgörüyü arttırmak, hasta ve yakınlarını hastalığın doğası ve tedavi süreci hakkında bilgilendirmek oldukça önemlidir. OKB başta diğer kaygı bozuklukları olmak üzere diğer psikopatolojilerle birlikte de görülebildiğinden varsa ek tanıların da tedavi sürecinde ele alınması gerekmektedir. Tedavide obsesyonlar ve kompülsiyonların kontrolü açısından özellikle düşünce ve davranışların çalışıldığı Bilişsel Davranışçı Terapi oldukça etkili sonuçlar vermektedir.