Yunanca’dan köken alan ve bugün üzerinde çok durulan empati kavramının tarihsel olarak izlerine bir Kızılderili atasözünde (‘’Komşun hakkında hüküm vermeden önce, iki ay onun makosenleriyle yürü’’) ve Aristo’nun Rhetoric adlı eserinde rastlayabiliriz. Bu denli eskiye dayanan bir kavramın psikoloji/psikiyatri alanında ele alınması da 1800’lere dayanır. Üstelik empati kurabilme becerisi sadece insanlara özgü değildir, yapılan çalışmalar evrimin daha alt düzeyindeki canlılarında da empatiye dair göstergeler olduğunu ortaya koymuştur. Bizler için empatinin bu denli önemli olması ise toplumsal varlıklar olarak ‘birlikteliğe’ duyduğumuz ihtiyaçla ilişkilendirilebilir. Çünkü empati, karşımızdakini anlamayı, yakınlık kurabilmeyi, yardım etmeye yönelmemizi, çatışma ve problemleri çözebilmemizi sağlar.
Empatinin tanımına dair genel kabul ‘kendini başkasının yerine koyarak düşünmek ve hissetmek’ şeklinde özetlenebilir. Bu tanımda empatiye dair bilişsel ve duygusal olmak üzere 2 temel bileşen dikkat çeker. Bilişsel bileşen, kendi yargılarımızdan sıyrılarak olaylara karşıdakinin perspektifinden bakabilmeyi; duygusal bileşen ise karşıdakinin nasıl hissettiğini anlayabilmeyi içerir. Empati sürecinin tamamlanabilmesi için ise sadece algılamak ve anlamlandırmak yeterli değildir. Sonrasında bunu karşı tarafa gösterebilmek de gerekir ki, burada da aslında davranışsal bir bileşen devreye girmektedir. Sözel ya da sözel olmayan ifadelerle karşımızdakine empati kurabildiğimizi gösterdiğimizde ancak süreç tamamlanabilir. Empatiyi tanımlarken önemli olan bir diğer nokta sempati kavramıdır. Sıklıkla karıştırılan ve birbirinin yerine kullanılabilen bu iki kavramı ayırt edebilmek önemlidir. Sempati yapan kişi karşısındaki ile aynı düşünce ve hislere sahiptir. Örneğin onunla birlikte üzülür ya da öfkelenir. Oysa empatide ben ve diğeri arasında nesnel bir ayırım vardır. Farklı düşünmemize/hissetmemize rağmen olaylara karşı tarafın perspektifinden yaklaşabilmeyi içerir.
Empati becerisi doğumdan sonra yaşla beraber gittikçe gelişir. Bebekler ağlayan bir bebek gördüğünde ağlamaya başlar. 2 yaş civarındaki bir çocuk başkasının duygularının kendi duygularından daha farklı olabildiğini kavrar. 3 yaşından sonra düşüncelerdeki ayrımı fark eder yani, arkadaşı ondan daha farklı bir düşünceye sahip olabilmektedir. Dil ve soyut düşünme becerilerinin gelişimi ile ileriki dönemde sadece farkı algılamakla kalmaz, olayları başkasının açısından görebilme kapasitesine erişir. Ve zamanla empati yapma becerisi tanımadığı kişilere empati yapabilmeyi de kapsayacak şekilde genişler. Empati gelişimde genetik, ayna nöronlar gibi biyolojik faktörler ile çocuk yetiştirme tutumları ve erken dönem yaşantılar gibi çevresel etmenler birlikte rol oynar. Empati sürecindeki güçlüklere ise tipik olarak Otizm spektrumundaki bozukluklarda ve Psikopatide rastlanır.