İstediği olmayınca kendini yere atıp tepinen ya da ufacık bir çizikte yaygarayı kopartan bir çocuk görsek bunu pek yadırgamayız. Ancak aynı davranışları bir yetişkinden beklemeyiz. Çocuk sınırlı gelişimsel kapasitesiyle yaşadığı duygularla o şekilde baş etmeye çalışırken sağlıklı bir yetişkin çok daha uyumlu tepkiler sergileyebilecek potansiyele sahiptir. Ancak söz konusu duygular olduğunda kültür, aile, cinsiyet rolleri gibi pek çok etmen duyguların doğal akışında engelleyici bir rol oynar. Örneğin; ‘üzüldüğünü belli etme’, güçlü olmak istiyorsan duygusal olma’, ‘bebek gibi ağlama, kız gibi korkak davranma’ …Bize tanıdık ve hatta bazılarımıza ‘doğru’ gelen bu tür kodlamalar esasen kendimizi anlamada, ifade etmede, içsel dengemizi ve iyilik halimizi korumada çok büyük birer engel olup çıkar karşımıza.
İnsan, hissedebilen bir varlıktır ve organizmanın çevre ile olan temasında pek çok duygu ortaya çıkar. Bu duygular bizi güçsüz göstermek için değil, çevreyle uyumumuzu sağlamada bize rehberlik etmek için vardır. Bir tehlike sezersek korkarız ve böylece tehlikeye karşı kendimizi koruyabiliriz. Değer verdiğimiz birini kaybettiğimizde üzülürüz ki böylece gereken yas sürecini yaşar ve bu kaybı kabullenerek hayatımıza devam ederiz. Yani hiçbir duygu belli bir yaş grubunun, tek bir cinsiyetin ya da kişilik yapısının tekelinde değildir. İster hoş ister nahoş olsun özünde hepsi insana dairdir.
Hissedilen duygular karşısında ne yaptığımız, nasıl etkilendiğimiz ise sürecin diğer önemli bileşenidir. Öğrendiklerimiz, inançlarımız, duygusal repartuvarımız, duygu düzenleme becerilerimiz hepimizi farklı reaksiyonlar almaya iter. Bazımız utanır ya da ne yapacağını bilemez duygudan kaçar, bazımız çok küçükken duyguların kabul edilemez olduğunu öğrenmiştir onları yok sayar, bazımızsa ne kadar zor olursa olsun gelen duyguya kapısını açar ve uzlaşma yoluna gider. Klinik olarak baktığımızda da ruhsal bozukluklarda esas göze çarpan, duygunun kendisinden çok bu reaksiyonların niteliği ve niceliğidir, yani kilit nokta duygularımızı nasıl düzenlediğimizdir.
Duygu düzenleme, duyguları tanımlamayı ve onları yönetebilmeyi ifade eder. Böylece bir duygunun devamlılığı sağlanabilir ve/veya şiddeti ayarlanabilir. Duygularımızı düzenlemek içinse farkında olarak ya da olmayarak pek çok strateji kullanırız. Bu stratejilerin bazıları sağlıklı ve uyuma yönelik iken bazılarıysa (kendine zarar verme, madde kullanma gibi) uyumsuz hatta zarar vericidir. Duygularını sağlıklı bir şekilde düzenleyebilen kişi, gelen duyguyu yargılamadan kabul eder, içerdiği mesajı anlar ve sağlıklı tepkide bulunur. Duygu düzenlemede güçlük yaşayan kişi ise duyguyu yönetemediğinden kendini aşırı yüklenilmiş ya da çaresiz hissedebilir, uyumlu olmayan tepkilerde bulunabilir. Bu ise çoğu zaman durumu daha da zora sokar ve kişiyi ruhsal bozukluklar karşısında daha kırılgan hale getirir. Bundan korunmanın önkoşulu ise duygularımızdan kaçmadan, sağlıklı stratejilerden ve gerekirse bir uzmandan destek alarak onları düzenlemek ve yönetebilmektir.