parallax background

Psikoterapi ve Değişim

Öz Çekimin Gücü
4 Şubat 2018
Yas Süreci
6 Şubat 2018
 

‘İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur’ sık kullandığımız bir atasözü olsa da psikoterapi süreci söz konusu olduğunda maalesef değişime inancın ve harekete geçmenin önünü tıkayan büyük bir engele dönüşebiliyor.

P sikoterapi deneyimine sahip olan ya da olmayan pek çok kişi, uzman dahi olsa bir başkasının kendisine yardımcı olamayacağını, insanların değişmesinin mümkün olmadığını savunuyor. Heraklitos’un dediği gibi değişmeyen tek şey değişimin kendisi ise, bilimsel veriler terapinin etkililiğini kanıtlıyorsa ve dahası pek çok danışan kendi psikoterapi sürecinden oldukça faydalandığını ifade ediyorsa neden karşı görüşler ortaya çıkıyor? Bu soruya farklı açılardan yaklaşmak ve birden fazla açıklama ile cevap bulmak mümkün.

İlk olarak ‘değişim’ ile neyin kastedildiğinin, başka bir deyişle değişim tanımının iyi yapılması gerekiyor. Doğru yapılan bir tanım rasyonel beklentilere ve sonucun sağlıklı biçimde değerlendirmesine ışık tutacağından kritik bir öneme sahip. Örneğin değişim ile hedeflenen bambaşka bir kişilik yaratmak ise burada zaten gerçekçi olmayan bir tanımla vardır. Zira kişilik dediğimiz kavram farklı durumlarda benzer şekilde olagelen düşünce, duygulanım, tutum ve davranışlardan oluşuyor ve kararlı bir yapı sergiliyor. Bu kararlılık ve yıllar içerisinde yerleşmiş taslaklar da öyle ha deyince değişmiyor. Tabii ki değişim mümkün ancak bu belirli bir çerçeve dahilinde ve bazı koşullarla sağlanabiliyor. Kaldı ki pek çok kişilik özelliği hepimizde bu veya şu ölçülerde bulunuyor ve her zaman bir sorun teşkil etmiyor. Bu noktada söz konusu özelliğin hangi durumlarda ve ne ölçüde işlevi bozduğu, ne sıklıkta ortaya çıktığı gibi sorular önem kazanıyor. Terapide de bu özelliğin yıkıcı yanları üzerinde çalışılarak gereken sağlıklı değişim sağlanıyor.

„İkinci önemli nokta; psikoterapiye gelen kişinin değişime dair motivasyonu ve değişim sürecinin hangi aşamasında yer aldığı. ”

 

Örneğin eğer kişi kendi isteği ile değil de bir yakınının zoru ile terapiye gelmişse, terapiden yarar göreceğine dair inancı yoksa, değişim için üzerine düşen sorumlulukları almaya istekli değilse psikoterapinin etkili olma olasılığı düşüyor. Terapiye başvuran çok sayıda kişi sorunların ciddiyetinin ve değişimin gerekliliğinin farkında olmayabiliyor ya da fark etse bile değişime dair kararlı bir eylemde bulunmaya hazır hissetmeyebiliyor.

Bir diğer önemli etmen ise beklentiler. Kişi değişimle ilgili gerçekçi olmayan beklentilere sahipse bu beklentiler karşılanmadığında terapinin etkili olmadığı sonucuna varabiliyor. Benzer bir hayal kırıklığı kişi terapiyi/terapisti mucizeler yaratan sihirli bir değnek olarak görme eğilimindeyse de yaşanıyor. Çünkü ne terapistler sihirli değnek taşıyor ne de mucizeler kendiliğinden ortaya çıkıyor. Değişim karşılıklı iş birliği ve tutarlı bir çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkıyor. Dahası terapi bize her koşulda seanstan mutlu ayrılacağımızı ya da değişimin artan doğrusal bir ivme ile devam edeceğini vaat etmiyor. Bazen öyle hassas konular, eski travmalar, zorlayıcı yaşam olayları ele alınıyor ki danışan için gerçekten zor bir seans olabiliyor ve ya değişimin önceki basamaklarına geri dönüşler olabiliyor. ‘Terapiye gittim daha kötü oldum’ düşüncesine yol açsa da aslında bu zor olanı göğüslemek, buna temas edebilmek değişimi mümkün kılıyor. Ancak tabii ki bu tarz müdahalelerde doğru bir zamanlama ve doğru bir yaklaşım benimsemek gerekiyor. Zaman zaman terapistten kaynaklı hataların da danışanların duygudurumunu ve sürecin işleyişini olumsuz yönde etkileyebildiği de bir gerçek.

Etiam ullamcorper. Nam purus. Class aptent taciti sociosqu ad litora torquent per conubia nostra, per inceptos hymenaeos. Pellentesque sed porta dolor sit amet, sodales quam ac arcu. In gravida pulvinar. Donec gravida feugiat lectus vulputate at, convallis varius. In lacinia porta. Ut bibendum vel, lacinia id, congue at, pretium erat sem volutpat a, tristique ut, lectus. Nullam risus ut justo at turpis et quam. Ut id eleifend adipiscing mauris. Pellentesque habitant morbi tristique bibendum a, mauris. Nunc a adipiscing dictum eu, dapibus tellus. Ut eget quam molestie justo at nibh lacus, euismod purus eu sem sit amet pede.

Bir başka önemli nokta da terapist ve danışan uyumu. Terapistin danışanın sorunlarına ve ihtiyacına dair bilgi ve deneyim düzeyi, benimsediği terapi ekolü ve arada kurulan ilişkinin kalitesi uyum düzeyinin belirlenmesinde oldukça önemli. Danışan yargılanmadan kabul gördüğünü, ilgi ile dinlendiğini hissetmediğinde ve/veya terapistine güven duymadığında hasar gören işbirliği danışanın motivasyonu kadar terapiden alınan verimi de olumsuz etkiliyor. Sonuç olarak psikoterapide düşünce, duygu ve davranışlar üzerinde değişim sağlamak elbette ki mümkün ancak yukarıda da değindiğim gibi değişimin ortaya çıkmasını sağlayan, hızlandıran, çapını belirleyen pek çok etmen var. Maksimum düzeyde ve kalıcı fayda sağlamada bu etmenlerin göz önünde bulundurulması gerekiyor.